29 Aralık 2010 Çarşamba

Mercan Dede "Su" albümünden

Ab-ı Ru (ebru)Yıllar önce rahmetli üstad Mustafa Düzgünman Hoca'nın Ebru apartmanındaki bodrum katındayım.Ebru teknesindeki sihirli suyun üzerinde nazikça bırakılan bir damla yeşil ,zarif bir yaprak ve üzerinde kırmızı nokta bir kırlangıç lalesinin yanan meşalesi oluyor.Mustafa Hoca'nın suda yansıyan yüzü lalelerin hüzünlü dolunayı ile yakamozda , bir derviş tevazusuyla mühürlenmiş sabrın ve muhabbetin gönül kağıdıma çekilen ilk ebrusu,lale gibi alevler içinde ,lalenin gönlü gibi hüzün dolu.
Ab-ı Lal(ateş gibi parlayan kırmızı su) Beyoğlu'nda uzaylı kıyafeti ile ufo müzesine insanları çekmeye çalışıyordu.Her geçtiğimde merhabalaştık,küpelerim ve saçlarım ona çok uzaylı gelmişti,çapı 5 cm gözleriyle uzun uzun bana baktı.Gazetedeki bir röportajında 17 yaşındaki bu uzaylının kız arkadaşının bu halde dolaşması ile ilgili ne düşündüğü sorusuna , "o beni olduğum gibi kabul ediyor,beni bir uzaylı olarak seviyor" demişti.Olduğumuz gibi bizi kabul edecek bir sevgili bulma yolunda herkesten uzay yılı ilerideydi,bizler hatalarımızla ,günahlarımızla,kusurlarımızla bizi sarabilecek,muhabbet dediğimiz beklentisiz ve karşılıksız sevginin  samimiyeti ile yalnızlığımızı paylaşabilecek sevgiliyi bulma çabasında gururumuzun ağırlığına mahkum
olurken o,sokaklardaki herkes ile neşe ile selamlaşıyordu,bizim kaybettiğimiz yaşama sevincini o, plastik uzaylı maskesinin içerisinde bulmuştu.O bir aşık,bizlerse kılık kıyafet ,ünvan ve cüzdanları ile avunmaya çalışan yörüngesini kaybetmiş  uzaylılardık.
Ab-ı Zen(yumuşak sözlerle gönü alan) Yıllar evvel plastik su borusundan bir ney ve yırtıldığı için üzerine plastik poşet geçirip vurduğum bendirimle yaptığım ilk albümün ve bu ilk parçasının üzerinden sekiz yıl geçmiş.İlk göz ağrısı , ilk nağmeler,geri döndüm baktım,hala plastik neyim en gözdem.Köprünün altından çok sular akmış ve ben hala suya doyamamış bir balık inadı ile hayatın akışına ters,gönlümün kıblesine düz,yüzmeye çalışıyorum.
Ab-ı Tarab(şarap) "Sofular haram demişler bu aşkın şarabına, ben doldurur ben içerim günah benim kime ne?." Konu komşu için yaşanan kiralık hayatlardan bıkmış usanmış , usandırılmış tüm ruhlara adanmıştır.
Ab-ı Beka (içene ölümsüzlük veren su) "Ölen hayvan imiş,aşıklar ölmez" dedi Yunus ve hala dipdiri bizimle.Hayatı anlamlı kılan tek kavramın "Aşk" olduğuna ve aşkın dışındaki herşeyin dedikodudan  ibaret olduğuna bencileyin üç yaşındaki bir çocuğun saflığıyla inanan tüm dostlarımın çiçeklere, böceklere,kedilere,elma,armuta,görünüşü,duruşu ne olursa olsun özünde aşkın en has çekirdeğini taşıyan insana  ne pahasına olursa olsun aşk ile teslim olmaları duası ile.
Ab-ı Hayat(hayat veren su) İspanya'nın küçük bir köyündeyiz.Köy meydanına kurulmuş bir sahne ve konser öncesinde toplanmaya başlanan güleç yüzlü ,sevgi dolu insanlar.Darbukalarla ,kahunlarla coşan ,dans eden 30 bin kişinin , neyin huzurlu sesiyle açılan Mira'nın tennuresi ile birlikte trans halinde arkalarındaki dev bir meşe ağacının  dallarının ritmine uyarcasına  ağır ağır sallanması , en ön sıralardaki insanların gözyaşlarının yerlere dökülüşü,müziğin,semanın,din,dil,ırk ve politikanın taş duvarları yıkıp gönüller arasında kurduğu samimiyet ,sımsıcak bağ.Elindeki kamerasını sessizce yere bırakıp gözyaşları içinde en masum tabessümle  aydınlanan yüzünü silmeye çalışan Carlito, "gözyaşlarımızı bitti mi sandın...?"
Ab-ı Çeşm(gözyaşı) Sadece" Sabahat " dostu tanımak için dahi bu albümü yapamaya değermiş.Etrafındaki muhabbet ve sevgi bulutunun sizi sarmasına engel olamadığınız bir ruh.Böylesi pınar gibi çağlayan bir sese ancak bu kadar nazik bir vücut yakışabilir.Stüdyoya ilk adım attığı anda kalbim öylesine çarpmaya başladı ki yerinden çıkarıp bu parçaya koymak hak oldu.Haksızlığa, adaletsizliğe sabır ve dirayet ile karşı koyan tüm Şah-ı Merdan dostlarının şahsında, Filistin ve Irak da acımasızca katledilen kardeşlerimize ithaf edilmiştir.
Ab-ı Nar(ateşin suyu,kan)..Gözlerimi kapattım...Beni bıraktım...Bir anda kapı açıldı...Meğerse ne kadar zamandır can evimde yokmuşum...
Ab-ı Beste(buz,billur)
Ab-ı Nafi(faydalı,şifalı su)Diyarbakır'da alçak tavanlı bakımsız bir tiyatro sahnesi, içeride belki yirmi belki de yirmibeş,çoğu erkek,çoğu kürt,çoğu genç,çoğu heyecanlı  küçük bir grup sessiz ve meraklı gözlerle Ceza'yı bekliyorlar.Ceza sahneye çıkıyor,darmadağın oturmuş ve bu coğrafyanın yüzyıllardır ihmal edilmiş ruhlarına "biraraya ,öne gelin arkadaşlar" demesi ile hapsi birden sahne önünde toplanıyorlar.İlk hecesinden itibaren birikte söylüyorlar Ceza'nın  bütün parçalarını.Tüm sözleri,tüm cümleleleri,tüm vurguları ezberlemişler,heyecan içindeler,bu cezalı bölgeye gelen en güzel hediye bu konser,isyanın bu kadar efendicesi,bu kadar ateşçesi,Ceza'nın gözleri gibi bu kadar aydınlıkla parlayanın önünde gözlerim doluyor.Ceza modern zamanların halk aşığı,kalemi,gönlü,ruhu aydınlık bir sanatçı.Diyarbakır'da bir avuç genç insan minik bir sahne önünde Ceza ile birlikte bana yılın en heyecan veren konserini yaşatıyor.
Ab-ı Hazan(sonbahar yağmuru) ....Ah minel aşk
Ab-ı Verd(gül suyu)...Büyük üstad Kani Karaca 'nın aziz hatırasına.....


                                                                                                                               Mercan Dede 2004
                                                                                                                               www.mercandede.com


Hiç yorum yok: